8 Haziran 2017 Perşembe

BİR ÇOCUKLUK FENOMENİ EFES PİLSEN'İN ÇÖKÜŞÜ



               Her ne kadar cocuklukta spora olan tutkum futbol ile başlasa da daha sonraları içimde oluşmaya başlayan basketbol sevgisi hiç bitmedi ve her gün artarak devam ediyor. Dünyaya bir daha gelsen ne yapmak isterdin diye sorsalar vereceğim yegane cevap bir basketbolcu olmak isteğinden başka bir şey olmazdı heralde. Bizden önceki nesil basketbolu bir televizyon dizisiyle sevmeye başlamıştı ve aslında ülkemizde basketbolun belki de gerçek anlamda kabul görmeye başladığı dönemler tam da bu diziyle başlıyor. Sonrasında ise 90 lı yıllarda o zamanki adıyla Efes Pilsen efsanesi oluştu. Lacivert beyazlı takım her geçen gün yeni zaferler elde ediyor ve adeta tüm izleyenleri büyülüyordu. Sadece futbol ile yatıp kalkan bir ülke için Efes Pilsen'in o zaman yaptıklarının anlamını o gün anlayamamış olabiliriz. Ama bugün arkamıza dönüp baktığımızda Fenerbahçe'nin kazanmış olduğu Euroleague şampiyonluğunun bile temelinin Efes Pilsen'in başardıklarıyla atıldığını söylemek yanlış olmaz. Başta Aydın Örs gibi bir ustanın maharetli ellerine Petar Naumoski, Ufuk Sarıca, Volkan Aydın, Vasili Karasev Conrad Mcrae, Tamer Oyguç gibi yetenekli oyuncular teslim edilince başarı da kaçınılmaz oldu. O takımın Ufuk Sarıca, Vasili Karasev ve Volkan Aydın dan oluşan efsane "Bermuda Şeytan Üçgeni"ni kim unutabilir ki? Ya da Murat Murathanoğlu'nun "Naumoski Naumoski 30 saniye süresinin dolmasına 15 saniye var" ile başlayıp Naumoski basketleriyle biten anlatımlarını. Ve pek tabi Stefanel Milano ile oynanan Koraç Kupası finalini. Son saniyelerin saniyeden ziyaden ömür gibi olması ve çok uzun sürmesi ve sonrasında gelen o muhteşem zafer. Bütün bunları unutmak mümkün değil. Ve bizler o günleri yaşayabildiğimiz, o anlara tanık olabildiğimiz için kendimizi çok şanslı hissetmeliyiz. O dönem bir basketbol takımı değil de sanki bir film izler gibiydik. Biraz Rocky Balboa benzeri bir karakterimiz vardı bu filmde. Tek farkı sürekli dayak yiyip dönen değil günden güne daha iyi daha güçlü hale gelen ve dayak yemeden de kazanmayı öğrenen bir karakterdi bu karakter. Üstelik öyle güzel insanların bir araya gelip oluşturdukları bir karakterdi ki sevmemek mümkün değildi. Beşiktaşlı, Galatasaraylı ya da Fenerbahceli olupta bu takımı desteklemeyen heralde yoktur o zamanlar.  
              Peki ne oldu nasıl oldu da o muhtesem film karakteri filmin sonunu göremeden öldü? Bir zamanlar filmin başrol oyuncusu olan bu karakterin ölümü 2000 lerin başlarında olsaydı heralde bu ölümle beraber filmin de bittiğini düşünürdük. Ancak şu anda olanlara baktığımızda ana karakterin değil bir yardımcı oyuncunun öldüğünü ve filmin gidişatında herhangi bir etki etmediğini rahatlıkla düşünebiliriz. Aslında durum tam da böyle değil. Efes Pilsen (şimdiki adıyla Anadolu Efes) bu ülkede basketbol denilince bugüne kadar yaptıklarından dolayı  her zaman başrolde olması gereken bir takım. Futbolda Türkiye Süper Ligi'ni nasıl 3 büyükler olmadan düşünemezseniz basketbolu da Efes Pilsen olmadan düşünmek yapılabilinecek en büyük yanlışlık olur. Sanki sihirli bir el bu takıma değdi ve tamamen başarısızlığa odakladı. Bu kadar iyi yönetilen bir klubün bu kadar kötü yönetilen bir takıma dönüşmesinin başka açıklamasını bulmak çok zor. Aslında Perşembe'nin gelişi Çarşambadan belliydi ancak bunu görmek istemedi belki de Efes yöneticileri. Zamanında başarılı olmuş kadronun tabii ki başarısızlığını belli oranda göz ardı etmek lazım. Ancak bugün gelinen noktada artık bazı şeylerin değişmesi gerektiği sanırım herkes tarafından anlaşılmıştır. Beşiktaş karşısında alınan hezimet yenilgi ve sahadan çekilmek gibi skandal davranışlar Efes te bir dönemin sonuna gelindiğini bizlere anlatıyor. 
              Sonuç olarak umarım bizlerin dışarıdan gördüğü bu durumu Tuncay Özilhan başta olmak üzere herkes görüyordur ve gelecek sene bu zamanlarda biz bu yazıyı okuduğumuzda Efes Pilsen'in eski haline dönüşünü kutluyor oluruz. Eh bu yazıya da o özlediğimiz Efes Pilsen'in muhteşem Stefanel Milano galibiyeti ile veda etmek en doğrusu olacaktır. Bu sayede biz de belki biraz çocukluğumuza geri dönüş yaparız. Geri gel çocukluk kahramanım. Her şeyin giderek kötüye gittiği ülkemde sen bari hep güzel kal hep iyi kal. Bizim anılarımızı hep taze tutman dileğiyle..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder